17 Haziran 2010

Yaz geldi şenlen gönlüm, terledi ahali tıkan burnum...

Otobüsteyim...
Mecidiyeköy'ün ilerlemeyen trafiğinin ortasında, eski bir halk otobüsünde. Ayaktayım, şu meşhur "Orta Kapı"nın önünde, açık camlardan belli belirsiz giren havayı emmeye çalışıyorum. Henüz otobüs boş, fakat ilerleyemediğimiz için açık olan ön kapıdan sürekli yeni yolcular biniyor.
Önden çatlak bir ses; "İlerleyelim!"
Bir ses daha; "Arkalarda boşluk var ilerleyin kardeşim!"
Ben göremiyorum boşluk... Terliyorum.
Aylardan haziran, derece 35'i geçiyordur, bakmadım... Terliyorum.
Etrafım gittikçe doluyor. Otobüs ilerlemiyor.
"Kaldırmayın kollarınızı" diyorum içimden. "Kaldırmayın, koltuk kenarlarına tutunun, demirlere tutunun, birbirinize tutunun ama kaldırmayın kollarınızı gere gere yukarıya!"
Geceleri nefes almamı engelleyecek derecede tıkanan burnum, ne şans ki sonuna kadar açık. Tüm kokulara açık!
Terliyorum...
Diğerleri de terliyor ve kollarını kaldırıyor...
Bir adamın kolu koluma değiyor, terli, yapış yapış. Midem bulanıyor. Terliyorum.
Şoför gereksiz yanaşıyor öndeki araçlara, bu yüzden sürekli ani fren yapıyor, herkes birbirine değiyor...kolları havada olanların koltukaltları da birilerine değiyor. Islak, pis kokulu... Terliyorum.
Şoför fren yaptıkça sarsılıyor, toplu bir yapışkanlığı yayıyoruz. Kadının biri dengede duramıyor, işaret parmağı kulağımın arkasına saplanıyor, uzun tırnaklı. "Pardon" diyor, homurdanıyorum. İneceğim yer yaklaşmıyor. Terliyorum.
Köprüyü geçiyoruz, saatime bakıyorum, çok geciktim...
Köprü sonrası pirana gibi insan kaynayan o meşhur durağa yaklaşıyoruz. Ben terliyorum.
İnsan doluyor, biraz daha "ilerliyoruz", öyle ki bütün yapışkan kollar birbirine dayanıyor. Koku ağırlaşıyor. Yanımdaki adam kolunu kaldırıp en tepedeki demire tutunuyor. Amacı camdan giren havada kurutmak gömleğinin o ıslanmaktan koyulaşmış alanını. Nefretle bakıyorum yüzüne, anlıyor, indiriyor kolunu. Sonra dayanamıyor yine kaldırıyor kolunu. Terliyorum!
İneceğim durağa daha var, manavın önünden geçiyoruz. O an basıyorum düğmeye, ineceğim diyorum sesli sesli. Koca bir "Offf" sonra bir de "Öffff" dökülüyor ağzımdan. Otobüs duruyor. İniyorum.
Manava koşuyorum.
Karpuzlar kocaman. Kırmızı. Kırmızıyı çok severim.
Karpuzu kucaklıyorum, 7 kilo, ancak kucağımda taşırım bunu ben diyorum.
Durağa gidiyorum. Tekrar otobüse biniyorum.
Eski bir halk otobüsü. Terliyorum.

1 yorum:

GÜVEN SERİN dedi ki...

Terleye terleye, ter kokan bir yazı okumuşam :))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...