Yaz geldi geçiyor. Kavruluyoruz, neresi geçiyor diye soracak olursanız, size Ağustos geldi, önümüz Eylül demek zorunda kalırım. Bunu dedirtmeyin bana, çünkü biraz trajik bu yıl benim için yaz ayları. Çünkü henüz denize giremedim! Çünkü heniz yeşille maviyle buluşamadım. Çünkü henüz bu şehirden uzaklaşıp 3 gün üst üste öğlene kadar uyuyamadım. Ve bu yıl bu çok da mümkün görünmüyor. Mühim değil, daha gencim, ne tatiller görürüm demekle kendimi avutuyorum. Tatil anılarımla yetiniyorum.
Her tatil unutulmazdır. Ama bazıları gerçekten çok güzel izler bırakır insanın hayatında. Benim de böyle deli bir tatil anım var. Yaz günleri bitmeden yıllar önce yazıp başka bir blogda yayınladığım bir tatil yazısını sunuyorum şimdi sizlere. Temel fıkrası gibi bir ekip; 1 Ukraynalı, 2 Finlandiyalı, 5 Macar ve 1 Türk 2 arabalara atlayıp Ege'ye inerse neler olur? Keyifli bir tatil yazısı sizi bekliyor;
"Ege turumuzu tamamlamış bulunuyoruz!
Bir eski Erasmus öğrencisi olarak, Türkiye'ye dönüşüm bir hayli maceralı oldu. Haziran'da döndüğüm ülkemde sıkıntıdan patlarken aldığım haberle keyiflendim.
Macaristan'dan, Ukrayna'dan ve Finlandiya'dan canım arkadaşlarım beni ziyaretleriyle çok mutlu ettiler. Hiç üşenmeden Macaristan üzerinden Türkiye'ye 24 saat direksiyon çevirerek 2 arabaya tıkışıp gelen 8 arkadaşımla beraber, bir deli tatil macerasına başladık.
İlk 2 gün güzel bir İstanbul gezisi yaptık. Aklınıza gelebilecek tüm turistik yerleri gezdirdim onlara. Tabi Erasmustan arkadaşım Mustafa'nın da yardımlarıyla. İstanbul'un ardından yola çıktık, ilk gece Truva'ya sabaha karşı 4 civarı vardık.
İlk 2 gün güzel bir İstanbul gezisi yaptık. Aklınıza gelebilecek tüm turistik yerleri gezdirdim onlara. Tabi Erasmustan arkadaşım Mustafa'nın da yardımlarıyla. İstanbul'un ardından yola çıktık, ilk gece Truva'ya sabaha karşı 4 civarı vardık.
O saatte orada ne yaptık dersiniz?
Truva ören yeri girişindeki kapalı satıcı tezgahlarının önüne arabaları aralıklı park ettik, araya matlarımızla uyku tulumlarımızı atıp açık havada güzeeeeel bi uyku çektik :)
Sabah olduğunda tezgah sahibi satıcının geldiğini bile duymamışız, başımızda duran bir köpek sayesinde uyandık, adamlar hemen günaydın dediler :) Arkadaşlarımdan Szabi, hala o köpeğin uyurken benim yüzümü yaladığını iddia ediyor. Zaman zaman da bu bilgiyi manipüle edip, tezgah sahibi adamın gelip benim yüzümü yaladığını iddia ediyor. Gerçekler ise hala bir sır :D
Sabah kahvaltı edip Truva'yı gezdikten sonra Assos'a geçtik. Orada güzel bir balık keyfi ve ardından deniz keyfinin üzerine yollara düştük yine. İstikamet İzmir!
Bayındır'da arkadaşımız Nesrin'in evinde kaldık yorucu günün ardından, ölüyodum neredeyse yorgunluktan. Arkadaşım bana yatağını verdi rahat rahat uyudum, sanki hayatımda hiç yataşım olmamışcasına. :P
Sabah İzmir'den çıkıp Şirince'ye şarap tadımına gittik, tarihi killise vs derken bir ev yemekleri lokantasında 2 saat geçirip güzelce karnımızı doyurduk. Oradan da Kuşadası merkez! Gezdik tozduk eğlendik derken uyku girdi bedeneee :) Bir benzinliğe çekip uyur musun? Uyuduk! :)
Sabah artık Efes için doğru zamandır diyip hemen Efes istikametine sürmeye başladık.
Efes'te tam antik şehre girecekken promosyon için bizimle konuşmaya biri geldi. Bizleri servisle kocaman bir deri mağazasına götürdüler, orada ilk defa bir defile izledik, bölye mankenli falan :P Güzel serince bir yerdi, oradan da beleşe servis kattılar yanımıza Efes'in öbür kapısına kadar bıraktılar. Bize düşen sadece antik şehri gezip arabalarımızın yanına kadar inmekti oradan sonra. Ama antik şehir o sıcakta eziyet gibi geldi. O arada bizi Bayındır'da evinde misafir eden arkadaşımı bir yerde bıraktık otobüse kadar ama ne ara nerede hatırlayamayacak kadar yorgundum...
Sabah artık Efes için doğru zamandır diyip hemen Efes istikametine sürmeye başladık.
Efes'te tam antik şehre girecekken promosyon için bizimle konuşmaya biri geldi. Bizleri servisle kocaman bir deri mağazasına götürdüler, orada ilk defa bir defile izledik, bölye mankenli falan :P Güzel serince bir yerdi, oradan da beleşe servis kattılar yanımıza Efes'in öbür kapısına kadar bıraktılar. Bize düşen sadece antik şehri gezip arabalarımızın yanına kadar inmekti oradan sonra. Ama antik şehir o sıcakta eziyet gibi geldi. O arada bizi Bayındır'da evinde misafir eden arkadaşımı bir yerde bıraktık otobüse kadar ama ne ara nerede hatırlayamayacak kadar yorgundum...
Akşama kadar Datça'daki Aktur Kampinge varabilmek için duraksız arabadaydık. Ve sonunda yerleşik kamp hayatına geçeceğimiz Datça'ya vardık. Datça'da harika bir 6 gün geçirdik. Tekne kiraladık, şehri gezdik, envayi çeşit yemek pişirdik yedik, ama kurufasülye gününden bahsetmek istemiyorum, çok gürültülü ve kokuluydu :)
Datça benim Ege bölgesinde en sevdiğim yer diyebilirim. Müthiş doğası ve sağlıklı havası sayesinde tam olarak dinlenmiş ve yenilenmiş olarak bitiriyorsunuz tatilinizi. Deniz ise gördüğüm en temiz deniz. Akvaryum gibi. Marina yakınlarında çok ucuza anlaştığımız bir kaptan bizi küçük teknesiyle mükemmel bir gezintiye çıkarttı. Tekne gezimizde bir çok koy gezdik, gördüğümüz en güzel nokta ise İnceburun'du. Ben oralara daha önce de gittiğim için diğerleri kadar büyük hayret nidaları atamıyordum. Ancak her seferinde yine de büyülenmekten kendimi alamıyordum. İnceburun'a karadan ulaşamazsınız, ancak bir tekne vasıtasıyla orada yüzme şansına erişebilirsiniz. Hemen karşınızda Simi Adası, altınızda berrak mı berrak bir deniz, güzel balıklarla beraber yüzme şansı... biz yüzerek karaya da çıktık, fakat kara incecik bir burundan ibaret ismiyle müsemma. Keçiler gelmişti otlamaya burna, karaya çıkınca onlar da kaçmaya başladılar :). Datça'da görülmesi gereken bir diğer yer ise Knidos, tabi tarih-mitoloji severler için bu söylediğim. Orada bir Afrodit heykeli olduğu rivayet edilir (kazılar devam etmekte) ve bunun dünyadaki ilk çıplak tanrıça heykeli olduğu... Ayrıca Datça'nın havasının her türlü cilt hastalığına da iyi geldiği söylenir.
Datça'nın bademi çok meşhurdur, özellikle taze bademin tadına bakmalısınız, muhteşem. Biz de arkadaşlarımla her gün bir miktar alıp yedik :) Dünyanın en güzel ve lezzetli bademinin burada yetiştiği söylenir. İnanmamak elde değil...
Ayrıca tesadüf eseri yel değirmenlerine rastladık, kendimi Donkişot gibi hissettirdi orada olmak. Tüm gezi boyunca erkek arkadaşı Menyus'a eziyet edip bizleri delirten arkadaşımız bile yeldeğirmenlerinin büyüsüne kapılıp bir süre sustu ve sadece fotoğraf çekti. Zavallı Menyus! diyemeyeceğim. O da sinirini bizden çıkarttı mütemadiyen.
Kısacası Datça görüp görülebilecek en müthiş... isimlendiremiyorum bile, evet orası, yerlilerinin de tabiriyle bir Cennet.
Datça, yani cennetteki 6 günün sonunda Marmaris'e geçtik, gece 1'e kadar takılıp tekrar yola çıktık. İstikamet Bursa!
Bursa'da canım dostum Bahar'ın eşliğinde şehir turu, hamam sefası ve iskender kebap herkesi fazlasıyla memnun etti. Gece ise 30 Ağustos kutlamalarını yakaladık, Işın Karaca konserine götürdük arkadaşları. Geceyi Bahar'ın evinde geçirdikten sonra artık dönüşe geçmenin zamanı gelmişti. GEceden arta kalan detaylar ise onca kişinin salonda kamp yapması; odayı kapıp iş becermeye hazırlanan Menyus ve sevgilisi Judit'i uyarmamız için bize rica eden Nevin Teyze, ve bunun sonucunda gidip kapıyı açan ve onlara"Don't have sex!" diyip yanımıza geri dönen Szabi :D. Onca kampçılık ve sokak macerasından sonra ben de evimi özlemiştim zaten. İstanbul üzerinden geçerken arabadan atlayıp evime geldim onlar da Macaristan yoluna koyuldular. Duyduğuma göre herkes çok mutlu ve memnun kaldı bu tatilden..."
1 yorum:
Thanks :)
--
http://www.miriadafilms.ru/ купить фильмы
для сайта bedeviningunlugu.blogspot.com
Yorum Gönder