Sevgili Antonio,
Sana bu satırları yazarken, ben Benjamin, çok uzaklarda olmayacağım. Boşuna heveslenme diye baştan söyleyip hevesinin içine sıçayım dedim. Neyse, anlattıklarım seni heyecanlandırır mı bilmem ama benim yüreğim pırpır. Kuş oldu ama uçamıyor, adeta bir tavuk.
Rapunzel'i düşünüyorum Antonio, sık sık düşünüyorum onu. Onun o güzel saçlarının çilelerle örülmesinin ardındaki gebeşliği düşünüyorum. Cadının yüreğindeki anaçlığı düşünüyorum Antonio. Sen büyüt, besle, koru, sonra sana cadı desinler. Hem de bir tane dört ayaklı it yüzünden! Hayır ata biniyor diye böbürleniyor hıyar. Bizim vardı da binmedik mi Antonio, sorarım sana! Vardı da 4 ayaklıya binmedik mi, karı kıza caka satmadık mı, kulenin dibinde türkü çığırmadık mı? Olmadı be Antonio, imkan yoktu. Artık olsun, olduğu kadar her şeye...
Neyse... Düşünüyorum da Antonio, prensin adı yok! Cidden yok onun adı. Yok lan adı, insan evladı olarak yüzyıllarca hikayem anlatılacak dilden dile, ama anonim olcam. Herhangi bir beyaz atlı orospu çocuğu kolayca geçecek imgemin yerine. İsmime gerek bile olmayacak. Bak Antonio, işte, ünde şöhrette gözüm olmamasının bir sebebi daha sana... Sen seversin, eller alır. Böyledir bu işler. Sen bir aşk yaşarsın sonra her numaracı piç beyaz atlı prens olur gider... Ama prensin adı yok Antonio, boşa heveslenme koçum. Prensin adı yok...
Benden duymuş olma ama ayıptır söylemesi Rapunzel de orospu olmuş diyorlar. Valla bak, geçende görmüş bizim çocuklar. E kör prens de bir yere kadar Antonio... Cadının ahı fena tutmuş, gitmiş o güzellik o saçlar o vakur duruş falan, beş paralık olmuş falan...
Bu da böyle acı dolu bir hikaye işte Antonio, anla beni. Ben bu satırları yazarken sana bakıp kelle gibi sırıtıyorum aslında. Senin o beyaz, şeffaf ışıltın dost oluyor bana. Ufukta bir kule de yok, Rapunzel de, kör prens de. Ama bir cadı var Antonio, bir cadı var hissediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder