23 Nisan 2010

Bugün 23 Nisan, Kahroluyor insan!

Kutlayalım kendimizi, ülkemizi... 
Kutlayalım çocuklarımızın acılarına bakamayan gözlerimizi... 
Kutlayalım daha çocuk olamadan kadın olmaya zorlanan bebelerimizi. Yüzsüzlüğümüze cila atalım, yüzsüzlüğümüzü yüceltelim.
Daha Siirt olayını duyalı bir kaç gün oluyor. Kaç gündür uykularım huzursuz. Düşünüyorum da; "Siirt olayından
sonra 23 Nisan buruk şimdi. Ne yüzle kutlayacağız çocuklarımızı?" diye soruyorum kendime sürekli.  

Yakaladığını beceren hasta zihniyet, şimdi çocuklarımızın eteklerine yapışıyor!
Bu ülkede namus, erkek hegemonyasında ve "sadece benim ailemden olanlar" ile sınırlı... İnsan hakkı diye bir şey ise yok. "Benden olmayan ölsün" mantığındaki insanların ne "Avrupa ahlaksızlığı" diye tutturdukları şeyden bahsetmeye hakkı var, ne de din ve ahlak kılıfına büründürdükleri "namus" kavramından... (Laf arasında; Zaten bu toplum zenginlerin oğlanlara tecavüz ettiği, fakirin ise eşşeklere tecavüz ettiği bir geleneği de barındırıyor içinde, inceden inceye...) Yazıklar olsun tabi... Onca gündemin içerisinde bence ülkemizin en büyük sorunu hala ve ne yazık ki "cinsellik".
Hem nasıl olur da daha genç kız bile olmamış küçücük bir kıza kabarır bir erkeğin cinselliği???

Peki ya susanlar? 
Her gün yeni bir rezalet, yeni bir istismar haberi çıkıyor meydana. Çok temelden bazı şeyler aşındı toplumumuzda, çoğunluk farkında değil veya gözlerini kapatınca her şey yok oluyor zannediyor. Bu devekuşu mantığından uzaklaşarak biraz sorumluluk alalım. Suçu önlemeye giden yol suçluya göz yummamaktan ve insan olmaktan geçiyor!
Bugün Siirt'te susanlar, doğuda kendini asan veya intihara zorlanan kız çocuklarının ana-babaları, erkeklerle konuştu diye diri diri mezara gömülen kız çocuklarının akrabaları, töre diye dedesi yaşında erkeklere dini nikah adı altında peş keş çekilen kız çocukların aileleri, abileri... daha niceleri... Sustukları için suça ortak değiller midir ki? Hatta köyün bakkalı, kasabı, orada görev yapan genç öğretmenler, asker, polis, komşu? Onlar da görmezden geldikleri gerçeklerin altında ezilmezler mi? 

Tacize, Tecavüze hayır! Çocuk istismarcılığına hayır!

Yayın yasağı varmış bir de! 
Bu yayın yasağına uymayan bir kaç gazeteci dışında ülkemizde cesaretli bir yayın kanalı yok mudur? "Siirt'teki rezilliği duydunuz mu?" diye sorduğum insanlar, "Yoo, ne olmuş ki?" diye soruyorsa eğer, bu basının suçudur! Onlar da suça ortaklardır, tıpkı Siirt'teki yüzlerce suskun gibi...
Susma kamuoyu! Yayın yasağı varsa internete de yok ya! Yay, duyur var gücünle... Böyle olayların azalması, tekrarlanmamak üzere bitmesi bu bilincin kazınmasıyla sağlanabilir. Unutmak, üstünü örtmek, görmezden gelmek ve SUSMAK suça iştirak etmektir! 
Unutmayın! Örtmeyin! Susmayın!



Beni Koruyun

07 Nisan 2010

Şemsiyenin intikamı

İnsanları kategorize etmek istemem ama, söz konusu şemsiye olunca kimse kusura bakmasın, edeceğim!

Efendim havalar malum, bir gün açıyor bir gün kapanıyor, ülke buhranda, halk delirmiş durumda, hele hele İstanbul'da yaşam bugünlerde hiç olmadığı kadar zor. Daha önce yazmıştım İşkencestanbul yazımda, trafikten, keşmekeşten nefret ediyorum. Algısı düşük halkımız trafiğe ve kalabalık sokaklara denk gelince iyice aklını yitiriyor. Birileri sokaklara bir çeşit uyuşturucu madde mi sıkıyor bilemiyorum ama, çoğunluğun gözlerinde o tuhaf manasız bakış, asabiyet nöbetleri, saygıdan yoksun hareketler, can hıraş bir mücadele, acele acele ve bencillikle dolu hareketler... Anlatmakla bitmez tabi de bir de yağmur yağıyor ya sık sık, işte o beni benden alıyor.

Yok efendim, ülkemiz barajlarındaki suda gözüm yok, artsın eksilmesin; ıslanmaktan da şikayet etsem de kabullenmesi o kadar zor değil. Ne de olsa geçer gider diyip, özlemle yaz günlerini beklemeye dalıyor gözlerim.

Ama o kısa boylu kadınlar yok mu, işte onlar tam bir terör estiriyorlar şehirde! Şemsiye terörü!
Her an tetikte olmalısınız! Gözünüz çıkabilir, kulağınız delinebilir, alnınız yırtılabilir... ennnnn basitiyle saçınız bozulabilir. Anlıyorum, her yiğidin yoğurt yiyişi farklıysa her kadının da şemsiye tutuşu farklı olabilir. Fakat göz seviyemde, kenarından telleri fırlamış bir şemsiyenin aymazca sağa sola sallanarak bana doğru gelmesi veya aniden yoluma çıkması biraz tırsmama yol açıyor. Her an kör olma riskiyle karşı karşıya kalmak ne fena bir duygu. Panikliyorum, tırsıyorum, her yağmur yağdığında aman yoluma çıkmasınlar diye en tenha yolları seçiyorum. Mümkün olduğunca kendi şemsiyemi gözlerime siper ediyorum. Ama yine de korkuyorum. Geliyorlar çünkü güldür güldür! Rengarenk olanı var, şaffaf olanı var. En fenası da şeffaf olanları. Hem çabuk fark edip gardınızı alamıyorsunuz. Hem de yol kenarında satılıp son derece dandik olduklarından kenarlarından telleri çabuk fırlıyor.
Düşünmeden edemiyorum, "bu bir çeşit intikam mı?" diye. Doğalarına karşı bir isyan sezinliyorum bu kadınlarda. Ve hatta derler ya "kadın kadının kurdudur" diye, uyuz olurum bu lafı duydukça ama vardır illaki bunu da benimseyen insanlar, böyle bir mottoyu takiben gözümüzü çıkartmaya çalışıyor olabilirler mi?
Belki kimse farkında değil, belki herkes bunu kabullenerek yaşıyor ama, bu şehirde bir şemsiye terörü var arkadaşım! Var!

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...