28 Ekim 2011

Akrep gibisin be kardeşim...

Tarafsızca bir şey sormak istiyorum;devlet kutlamayınca bayramınızı kutlayamıyor musunuz kendiniz? Bayram bayramlıktan mı çıkıyor? Bayram hükümetten önce halkın bayramı değil mi? Hükümet belirli bir sebepten dolayı resmi kutlamaları kaldırdı diyelim, bu onun tasarrufudur diyelim.

Esas mesele şu; madem sen bu bayramı kişisel olarak da kabul ediyor ve saygı duyuyorsun, hükümet sana "gel bak bu alanda kutlanacak!" demeden kutlayamıyor musun bayramını???

İlla güden bir çoban lazım di mi? Sizin için fişek atan,yürüyüş yapan... Sizin için tanklarla geçiş yapan askerler falan? Zaten ışık gösterisinden etkilendiğiniz için kuş gibi diziliyordunuz boğaza bir kaç yıldır muhtemelen. Şimdi çobanınız "benim bu sene sıkıntım var, ben kutlama yapmayacağım" dedi diye, siz de "kutlayamıyoruz" diye şikayetleniyorsunuz. Çünkü alışmışsınız siz kıçınızı kaldırmadan geçit töreni izleyip alkışlamaya, televizyondan 3-5 sabinin soğuktan titreye titreye yarım kol formalarıyla şiir okumasını, folklor gösterisini izlemeye. "Televizyondan."

Ah paşa halkım benim. Size gösteri yok dediler bu sene, siz de pek dertlendiniz ama yarın fosur fosur uyuyor olacaksınız. Ben tanıyorum hepinizi.

Her şeyden şikayet eden kendi inisiyatifiyle bayram bile kutlayamayan, muhtaç tatlısu vatansevelerini eğlenerek izliyorum zira uzun yıllardır.

Emeğiniz, ekmeğiniz duble yol olmuş, gofret gibi evlerde ölmeyi bekliyorsunuz şikayet etmiyorsunuz. Her an sokakta bir sapığın tecavüzüne uğrama tehlikesiyle şansa yaşıyorsunuz, evlendiğiniz insanların sizi katletmesi olağan bir durum olan bu ülkede yaşıyorsunuz. Şikayet etmiyorsunuz. Sürekli soyuluyorsunuz, donunuza kadar yüzde bilmemkaç vergi ödüyorsunuz, şikayet etmiyorsunuz. Kimseye ihtiyaç duymadan kendiniz sahip çıkmanız gereken bir bayramı kutlamak için tırnağınızı kıpırdatmıyorsunuz da sürekli şikayet ediyorsunuz.
Hak etmediğimiz hangi uygulamayı protesto ettiniz şu ana kadar? Hangi haksız kararı geri çektirdiniz ki bayramınıza sahip çıkıyormuş gibi artistlik yapma peşindesiniz? 30 Ekim'de her şeyi unutmuş olacak ve birbirinizi yemeye, o, bu, şu diye ötekileştirmeye devam edeceksiniz nasıl olsa...

Akrep gibisiniz kardeşim!* Akrep akrep...

*Nazım Hikmet Ran'ın çok sevdiğim şiiri "Akrep Gibisin Kardeşim" bizi bize anlatıyor. Bakın;

Akrep gibisin kardeşim, 
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. 
Serçe gibisin kardeşim, 
serçenin telaşı içindesin. 
Midye gibisin kardeşim, 
midye gibi kapalı, rahat. 
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. 
Bir değil, 
beş değil, 
yüz milyonlarlasın maalesef. 
Koyun gibisin kardeşim, 
gocuklu celep kaldırınca sopasını 
sürüye katılıverirsin hemen 
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 
hani şu derya içre olup 
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. 
Ve bu dünyada, bu zulüm 
senin sayende. 
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak 
kabahat senin, 
— demeğe de dilim varmıyor ama — 
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! 


NAZIM HİKMET RAN

07 Ekim 2011

HaberTürk'ün imzasıyla, bir insanlık ayıbı...

Bugün HaberTürk Gazetesi'nin bana yaşattığı şoku, uzun yıllardır bu kadar derinden hissetmemiştim. En son Münevver Karabulut vakasında yaşadığım dehşet, yine hortladı. Ama çok daha kanlı canlı ve mide bulandırıcı bir şekilde. Çünkü bu bir insanlık ayıbı olmasının yanı sıra, bir haber olarak değerlendirildiğinde de kocaman bir medya rezaletidir. Basın etiğinin tartışılmaz çöktüğü, çürüdüğü ve kuralsız, tanımsız, kim nereye çekerse oraya gidebilecek kadar omurgasız bir kavram haline geldiğine şahit olduk yine. Şiddetin pornografisi ile bir nesil daha kabuslara gark edildi bugün. Bu büyük zaafta payı olanlardan hesap sorulmalı.

Sürmanşetten bağırsakları dışarı çıkmış, sırtı boydan boya kesilmiş, vücudunda kocaman bir ekmek bıçağıyla hiç bir mahremiyetine özen gösterilmeden çırılçıplak yatan o kadın, Türkiye'nin en büyük ayıbıdır. Toplumsal hafızadan asla silinmeyecek o görüntüyü sürmanşete taşıyan gazetecinin vicdanını merak ediyorum. Bir anne olarak o kadın, evlatlarının eli her google'a gittiğinde o görüntüsüyle çocuklarının karşısına dikilecek. Keza anne, babasının, kardeşlerinin karşısına da. Bir toplumu uyarmanın dozu bu mu olmalı?

Konuyu "kör göze parmak" olarak görenler olabilir. Bizim gibi gelişmekte olan toplumlarda bu vaka sosyolojik olarak şiddeti körükleyen, arttıran, bazı kesimlere zevk vererek eşşeğin aklına karpuz kabuğu sokan bir vakadır. Toplumdan şiddet ve saldırganlığı silmenin yolu bu olmamalıdır.

Çünkü saldırganlık öğrenilebilir cinsten bir davranıştır. Anne-babadan öte, toplumdan öğrenilir ve sosyal kodlarımıza yazılır. Medyada kanlı, cesetli, çıplaklık içeren, şiddeti en ağır haliyle pornografik olarak sunan bu gibi görüntülerin topluma böyle umarsızca sunulması; insanlarda bu gibi olayların içselleştirilmesini sağlar. Bakın bu size anlattığım kişisel bir görüş değil, sosyolojinin bizlere sunduğu ve örneklerinin bir çok toplumdan gözlendiği bilimsel bir gerçektir.*

Kitle iletişim araçları toplumları etkisi altına alır. Gerek olumlu gerek olumsuz, pasifize olmuş bir öğrenme biçimi olarak yayınlanan her şey, insanları ve dolayısıyla toplumu etkiler. İnsanların birbirine bakışını, eğilimlerini, toplumsal cinsiyet algısını etkiler. Bu görüntülerin böylece sunulması şiddete eğilimi arttırabilir, psikopat eğilimleri besleyebilir, kadının kokularını arttırabilir, sindirebilir...

Unutulmaması gereken bir nokta da toplumun genel durumunun, bireylerin psikolojisini etkilediği kadar, bireylerin yaşadıkları buhranların da toplumu etkilediği gerçeğidir. Bu bir kısır döngü olarak görülebilir. Ancak bir taraf hastayken, asla diğer tarafın iyi olmasını beklememeliyiz.

Lütfen, toplumumuzu gerçek anlamda etik değerlere sahip hale getirmek için çaba gösterelim. Şiddeti ve kadını yok eden bu anlayışı yenelim. Ama böyle değil! Şiddeti ağız sulandıran pornografik bir rezalet olarak sunmadan! Ve bu rezilliğin sorumluları cezasını çeksin, özrünü dilesin; Önce o kadının bir reyting nesnesi haline getirilen cansız bedeninden, sonra onun ailesinden, sonra da değerlerine darbe vurduğu Türkiye halkından.
**


*Sosyal bilimlerin de birikimli olarak ilerlediği gerçeğini unutmayalım lütfen. Dünyanın farklı yerlerinde oluşan benzer şartlar sonucunda, benzer toplumsal sonuçlar yaşanabilir. Dolayısıyla mevcut teorileri yabana atmamakta fayda var. Zira "insan toplumları Zoolojinin değil Sosyolojinin alanına girer"... (Bu son söylem  Eğitim ve Yaşam Dergisi'nden alıntılanmıştır.)

** Pablo Picasso - Guernica adlı bu eser savaş, vahşet, şiddet ve şiddete karşı direniş olgularının simgelerindendir.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...