01 Ağustos 2010

Yorgunuz! Huysuzuz! Evden çıkmayı reddediyoruz!

Bana gelirler böyle zaman zaman. Evden çıkmadan geçirdiğim zamanlar adına ciddi rekorlarım vardır.
Mesela, lisedeyken bir yıl İstanbul'u Grönland'a çeviren korkunç bir kar yağmıştı. Okullar tatil olmuştu bir hafta. Ben o 7 gün boyunca evden ayak parmağımı bile dışarıya çıkartmamış, uyuz uyuz pineklemiştim. Hatta bu süreçte banyo yapmayı da reddederken kendimce uyuzluğun bambaşka boyutlarında çeşitli rekorlara imza atmıştım. Neyse, bütün pisliklerimi tek yazıda ortaya dökeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Öğrenciyken yaz tatili denen, 3 aylık rekor bir boş zamana sahip oluyor insanoğlu. Ayrıca şubat tatili denen müthiş bir bonusu da var. O zamanları ise "benim gibiler" mükemmel bir şekilde verimsiz değerlendirmekle tanınırlar. Mezun olup çalışmaya başlayınca ise "Ah bilemedim o boş zamanların kıymetini, şimdi olsa şu kursa gider, bu koruda koşar, o kitabı okur, bilmemkimle daha sık görülebilirdim" diye sızlanmaya başlarız biz.
Afedersiniz ama NAH yaparsınız bunları!
Şimdi de 3 ay tatiliniz olsa evde bilgisayar başında pinekler, 15 saat uyur, televizyonda izleyecek bir şey bulamamanıza rağmen 3 saat zap yaparsınız. Amaaaaan şunu da sonra yaparım, amaaan x'i yarın ararım, üf şimdi hiç yerimden kalkamam diye düşünür yerinizden kıpırdamazsınız. Kendimden biliyorum.
Bu kısmi felç durumu, böylesine tembellerin ömür boyu kurtulamadıkları bir çeşit genetik hastalık. Üstelik bizler sürekli can sıkıntısından şikayet ederiz. Öylesine canımız sıkılır ki, can sıkıntısını gidermek için bir şeyler yapma düşüncesi bile canımızı sıkar, üşeniriz. Hayat mottomuz "Üşeniyorum, öyleyse yarın!"dır.

Bir de böyle tipler dönemsel gazlarıyla da tanınırlar. Nasıl mı? Şöyle ki; zaman zaman bir anda kafada bir şimşek çakar, süper bir enerjiyle dolar kendimizi dışarı atarız. Ne zamandır ertelediğim şu müzeye gideceğim, şu kitabı alıp okuyacağım, bilmemne sınavına hazırlanmak için test kitapları alacağım, diye fırlarız. Fakat eve gelince işin rengi tamamen değişir. O test kitapları rafta tozdan görünmez oluncaya dek el sürülmez. Sınav tarihi gelince gidip nezaketen gireriz ama tabi ki beklentiyi karşılayacak bir skor elde edemeden kös kös otururuz. Ne zamandır yazmak istediğimiz yazılar, konu başlıkları olarak not defterinden bize el sallar. O çok iştahlandığımız yemek tarifini denemek için aldığımız sebzeler dolapta kokuşur. O gaz, son zerresine kadar bünyeden boşalmış, yeni bir sarsaklığın esiri olarak yine yastığa gömülmüşüzdür. Üstelik büyük bir oranımız da çok zeki insanlardır! Kendimden biliyorum canım!


Üstelik bir de çalışmaya başlayınca kimilerimizin maddi desteği de kesilir çeşitli sebeplerle. İşte bu çalışmak zorunda olmak ve işsiz kalmamak adına işini iyi yapmaya çabalamak bizim gibiler için öldürücü bir darbe olabilir. Zira bünyede bulunan tüm enerjiyi yaşamsal kaygılarla iş yerinde harcamışızdır. İşten çıkınca diğer enerjik insanlar gibi bir puba gidip arkadaşlarla laflayayım, iş sonrası partilere katılıp gecenin geç saatlerine kadar eğleneyim, haftasonu bir yerlere kaçayım tarzında planlar bu bünyelerde ciddi error verir. Bir akşam dışarı çıkmışsak mutlaka ertesi gün işe geç kalırız. Haftasonu bir yerlere kaçmışsak, mutlaka o hafta boyunca hasta olur, sızlanır, etrafımızdakilere hayatı zindan ederiz. Öyle ki bir sonraki haftasonu evden çıkmamak için türlü numaralara başvurabilir, iletişim organlarıyla bağlantımızı kesebiliriz. Çünkü yoruluruz biz. Biz doğuştan YORGUNUZ!!! Çok muhabbet sıkar bizi, biz doğuştan HUYSUZUZ!!! Çalışırız çalışırız, ama sonra yaşamaya enerjimiz kalmaz... Evimiz sığınağımızdır, sıkıldıkça eve sığınır, hiç bir şey yapmadan uzun süre burada hareketsiz kalırız. Koala en sevdiğimiz hayvandır.

Bu haftasonu da böyle bir kriz dönemindeyim. Enerjim yok, param yok, sevgilim şehir dışında ve arkadaşlarım da benim gibi enerjisiz. Dolayısıyla ben de yine evden çıkmayı reddediyorum arkadaş! Aldığım kitaplar bana bakıyor, ben onlara. Dün bilgisayarım bozuldu, artık tamamen çökme noktasına geldi, sistem geri yükleyici ile geçici bir çözüm buldum ama yakında beni tamamen terk edecek emektar. Yeni bilgisayar alamıyorum. Dişim kırıldı, yarın akşam işten çıkıp dişçiye gideceğim, enerjimden kalan kırıntıları da orada bıraktıktan sonra eve nasıl döneceğim onu bile bilmiyorum. Halsizim. Herhalde bir çocuğum olsaydı şu anda açlıktan kıvranıyor olurdu... Kendime bakamıyorum, işin özeti budur.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...